Arabamdan iniyorum. Cok kisa bir isim var. Hemen arabaya donuyorum. Kapi acilmiyor. Bir kac kere deniyorum. Hay Allah! Neden acilmiyor bu kapi. Meger aceleyle inerken farkina varmadan kilitlemisim arabayi. Benim arabam falan diye dusundugum araba anahtari gormeden kapilarini acip beni iceri almiyor. Beni tanimiyor! E hani araba benimdi? Bir kac dakika oncesine kadar sahibiydim. Anahtar olmadi mi olmuyor iste. Bu anahtar belasindan insan 30 senedir yasadigi evinin kapisinin onunde paspas gibi kaliverir de cilingir veya yedek anahtari olan bir tanidik derdine duser. Insanin sahipligi anahtarla sinirli demek ki.
Friday, December 25, 2009
Anahtar
Arabamdan iniyorum. Cok kisa bir isim var. Hemen arabaya donuyorum. Kapi acilmiyor. Bir kac kere deniyorum. Hay Allah! Neden acilmiyor bu kapi. Meger aceleyle inerken farkina varmadan kilitlemisim arabayi. Benim arabam falan diye dusundugum araba anahtari gormeden kapilarini acip beni iceri almiyor. Beni tanimiyor! E hani araba benimdi? Bir kac dakika oncesine kadar sahibiydim. Anahtar olmadi mi olmuyor iste. Bu anahtar belasindan insan 30 senedir yasadigi evinin kapisinin onunde paspas gibi kaliverir de cilingir veya yedek anahtari olan bir tanidik derdine duser. Insanin sahipligi anahtarla sinirli demek ki.
Friday, November 27, 2009
Pisagor'un donu
Matematik ise sevdigim bir konuydu. Fakat bir cok sinif arkadasim icin bu boyle degildi. Cogu nefret ederdi matematikten. Icinde eglenceye ve toleransa hic yer olmayan acimasiz bir bilimdi matematik. Oysa ne kadar da kolay insana bir dersi sevdirmek ilgisini cekecek bir nokta bulmak.
Mesela konu Pisagor olsun. Pisagor hatirlayacaksiniz su dik kenar ucgenlerle ilgili denklemi bulan unlu matematikci. Hadi kisaca hatirlayalim. Bir dik kenar ucgenin iki kisa kenarinin uzunluklarinin karelerinin toplami en uzun kenarin uzunlugunun karesine esittir. Bir de ornekle pekistirelim. Kisa kenarlari 3 cm ve 4 cm olan bir dik kenar ucgen olsun. 3 un karesi 9, 4un karesi 16. 16 + 9 = 25 ve bu esittir uzun kenarin karesine. 25in karekokunu alinda uzun kenarin 5 oldugu bulunur. Ne kadar basit degil mi? Tamam bu kadar hatirlama yeter simdi tekrar konuya bakalim. Olayi eglenceli hale getirecegiz degil mi? Iste soyle yapiyoruz.
Simdi bir kagida bir dik kenar ucgen cizelim. her kenarina kenar uzunlugu ebatlarinda uc adet kare ekleyelim. En uzun kenar, veya an buyuk kare yukari gelecek sekilde cevirelim. Iste bu sekil bir erkek ic camasirini (slip don) andirir. Buna da Pisagor'un donu denir, e tabi hakli olarak.
Burda yapilmisi var (not sekli buyuk kare yukari gelecek sekilde dusununuz):
Wednesday, November 11, 2009
Mad Men
Thursday, November 5, 2009
Casus belli
Monday, November 2, 2009
Asya 3/3
Sunday, November 1, 2009
Asya 2/3
*Huangyan havalimani - Yolculuk nereye?
Thursday, October 29, 2009
Asya 1/3
Son iki haftayi cogunlugu Cin’de olmak uzere uzakdoguda gecirince simdi yazacaklarim genellikle buralarda dusundugum seyler ve gozlemlediklerimle ilgili olacak. Belli bir amaci olmayan ilginc buldugum seylerden kisa kisa bahsetmek isterim.
Baslamadan once her seferinde Cinliler, Koreliler, Hong Konglular dememek icin kisaca Asyalilar diyorum. Biliyorum bunlarin hepsini ayni kefeye koymak cok dogru degil ama benim bulundugum yerden, hepsi farkli olmasina ragmen biraz da ayni gozukuyorlar. Bu tipki Hollandililarla Belcikalilarin farkini anlamak kadar zor benim icin. Bu farka varabilmem Belcika’da alti seneye maloldu bana. Yine ayni sekilde Avrupalilarin Turkleri, Araplari ve Iranlilar (ki birbirinden tamamen ayri uc buyuk kulturduru) bir gormelerine benziyor. Umarim anlayisla karsilanirim.
Oncelikle Cin’li olmak ne kadar da zor diye baslamak istiyorum. Yani insane dogacagi yeri secemiyor ama herhalde Cin’ de doganlarin hayati biraz daha zorluklar icinde basliyor. 1,5 milyar insandan bir tanesi olmaktan, ya da yer yer gercekten maddi olarak cekilen zorluklardan bahsederek baslayabilir insan. Fakat en zengin, maddi durumu en yerinde olan ve kendini en ayricalikli hissetmesi gereken insanlarin bile hayati hic de kolay degil buralarda. Mesela alfabe. Burada kullanilan alfabe o kadar karisik o kadar karmasik ki (ahh tam su anda internetten arastirma yapmis olup, Cin alfabesinde X adet karakter bulunur diyebilmek buna ait linkler koyabilmek isterdim ama olmuyor malesef ya kendiniz arastiracaksiniz ya da bana inanacaksiniz, adamlarin alfabesi epey karisik ve bir suru karakter var hatta sordugum Cinliler tam sayi veremediler), normal bir okul ogrencisi cocugun tamamen okuyabilecek seviyeye gelmesi ancak 10-11 yasindan itibaren mumkun olabiliyor. Mesela bizim gibi Latin harfleri hatta Arap harfleri kullanan ulkelerde bu yas 6-7’dir. O harfleri cizmeye calismak ayri bir omur torpusu, herhalde bir insanin yazisinin cirkin olma ihtimali yoktur buralarda. Neden siz de basit bir alfabeye gecmiyorsunuz mesela Cin’ceyi Latin harfleriyle yazmiyor sunuz? Diye sordugum birisi bana “aa oyle olmaz mumkun degil, Cince yazilamaz, Latin harfleri yetmez” diyerek cevap verdi. Hayret ki Ingilizcenin resmi lisan oldugu Hong Kong’da hemen butun Cin’ce isimleri Latin harfleriyle yazmak mumkun olmustu.
Neyse belki adamlar birgun mantikli olani yapacaklar diye dusunerek ikinci zorluga gecelim. Insanin en temel ihtiyaclarindan birisi olan yemek yemek. Gayet tabi buralarda yemek cubuklarla yeniyor. Cubukla yemek yemek bizler icin baslarda epey zor fakat epey pratik yaparak, biraz da kasarak insan bunu bir sekilde ogrenebiliyor. Tabi Cinlilerin ustaligina ulasmamiz beklenemez. Adamlar nerdeyse corbayi bile cubukla icecekler. (yok yok corba icin bizimkine benzeyen porselen kasik kullaniyorlar) . Bir de ben yerken epey rezillik oldu , ustume falan doktum. Hadi beni gecelim, Cin’de bugun varim yarin yokum. Ama burada dogan cocuklar da bu sekilde yemek yemek zorundalar. O cubuklarin ayni buyuklerinkine benzeyen cocuklar icin olanlari da var. Hatta, herhalde okullarda falan kullanilmak uzere uzerleri cizgi film kahramanlariyla cizili, beslenme cantasi gibi ufak kutulara konulmaya uygun kisa boylu olanlari da mevcut. Ama iddia ediyorum kendi basina yemek yemeyi ogrenmeye calisan iki yaslarinda iki cocuk alip birinin eline kucuk bir catal digerinin eline o kucuk boyutlu cubuklardan verdiginizde, catalli arkadasin kesin bir ustunlugu olacaktir. Cubukla yemek yemeyi ogrenmeye calisan bir cocuk gormemis olmama ragmen bu konuda iddialiyim.
Ondan sonra tarlasini isleyip para kazanmak isteyen bir ciftci herhangi bir sebepten gecimini saglayamayinca sanayi sehirlerinden birisine goc etmek zorunda. Benim gorebildigim kadariyla Cinlilerin bircogu kendi memleketlerinde yasamiyorlar ve Cin cok cok buyuk bir ulke oldugu icin memleketine 3000-5000 km uzakta yasayan insanlar sayica epey fazla. Bu kisiler fabrikalarda ise baslayinca ailelerinden uzakta kaliyorlar. Genellikle fabrikalarin icindeki yatakhanelerde uyumak epey yaygin. Eskinden herhalde daha kotuymus ama Cin gelistikce bu yatakhanelerin durumu da gunbegun gelisiyor. Hem de kira vermedikleri icin calisanlar icin bu imkan cok cazip. Odalarda 2-6 kisi arasinda kaliyorlar. Bu sirada bir kiza gonul verip evlenirlerse, genellikle kadinlar cocugu buyutmek icin erkegin babasinin evine gidiyorlar. ERkegin ailesiyle oturmak geleneksel Cinli kizlari icin cok kabul edilebilir birsey. Hatta buyuk sehirlerde kocasina ayri ev actirmayip ailesinin evine giden kizlar icin “aa bak ne hanim kizmis deniyor” Cinliler takdir ediyorlar.
Yazinin gidisatinda belli bir mantik arayanlar burdan sonrasini okumasinlar, simdi baska bir konuya atliyorum.
Hong Kong, Cin’e teknik olarak bagli olmasina ragmen ayri bir ulke muamelesi goruyor. Ben de haftasonu Hong Kong’a cok yakin bir Cin sehri olan Dongguan’da oldugum icin bari haftasonu Hong Kong’u goreyim diye dusunerek buraya gittim.
Dongguan’dan bir otobuse bindim. Yol yaklasik iki saat surdu ve sinira vardik. Ben otobusle gumrukten gecmeyi beklerken otobus bir yere parketti ve herkesi indirdi. Bavullarimizi alip pasaport kontrolune dogru yurumeye baslarken benim kafa epey karismisti. Simdi ne olacakti, pasaportu damgalayip otobuse geri mi donecektik tam olarak ne yapacagimi kestiremiyordum. Otobuste gordugum Hong Kong vatandasi bir adam hadi beni takip et sana gostereyim dedi. Gumrukten sonra otobus bizi obur tarafta bekliyor olacak dedi. Benim islemler yabanci oldugum icin biraz uzun surdu. Adam beni sinir kapisinin onunde bekledi bana nereye gidecegimi sordu ve otobus duragindan binecegim taksiye adresi Cin’ce soyleyecegini soyledi. Sonra sinirdan gectim. Hayret ki Hong Kong Turklerden vize istemiyor ve sinirda bana 90 gunluk kalis damgasi vuruldu. Obur tarafta baska otobusler sira sira dizilmisti. Benim yol arkadasi bana otobusu gosterdi beraberce bildik. Ogrendigime gore Cinli otobusler Hong Kong’a gecemiyormus o yuzden otobus degisti. Hong Kong’da trafik Ingilteredeki gibi soldan akiyor. Benim arkadas bana otobusten inip para bozdurmama taksiye yol tarif etmeye kadar cok yardimci oldu. Cok hayir duami aldi. Sehre ilk defa gelen bir yabancinin uzerinde insanin biraktigi etki ne kadar da onemli.
Ertesi gun kalabalik Hong Kong sokalarina ciktim. Girdigim ilk sokagin ortasinda kalabalik bir grup insan toplanmislar bir muzik dukkaninin sokaga bakan televizyonunu seyrediyorlar. Ben de yanlarinda durup baktim, dunyanin dort bir tarafindan gelen insanlar ve ozellikle Cinliler ekranda Michael Jacksonun “dangerous, girl you’re so dangerous” deyisini, muhtesem danslarini soluksuz seyrediyorlar. Ben de yaklasik 10 dakika kadar gozlerimi alamadan seyrettim. Michael’a bir selam caktim yola devam ettim. Daha sonra otelin onundeki bu sokaktan Sabah 10 ile gece sabaha karsi 3’te olmak uzere defalarca gectim ve her defasinda Michael orda bir grup insani hipnotize etmeye devam ediyordu. Iste dunyanin bir ucu iste bir star’in gucu.
Asya rastgele izlenimlerim devam edecek.
Friday, October 2, 2009
Kisa Kisa
**************************
Sagduyunun vidyosu
Facebook'ta biliyorsunuz insanlar bir suredir begendikleri herseyi cok daha kolayca paylasabiliyorlar. Ozellikle youtube'da gordukleri bazi vidyolari bir kac tusa basarak butun dunyaya ilan ediyorlar. Begeniler, ilginc gelenler kisacasi insanin nerde durduguna dair cok enteresan bilgiler verebiliyor bu kisa vidyolar. Kendim de sahsen ara sira bu yolu seciyorum. En azindan tanidiklarimla kendi capimda benden birseyler sunuyormusum gibi hissediyorum.
Bu paylasilan vidyolarin icinde cok ilginc olanlari da var. Ozellikle listemde bulunan kisilerden hassasiyetlerine yonelik vidyolar cok ilginc geliyor. Ozellikle "milliyetci, Turk'cu, ulusalci" konulu paylasilanlar cok tutkulu hazirlanan vidyolar oluyor. Bol bol Turk bayragi Osmanli imgeleri ve gaza getirici muzik esliginde gerek guncel olaylara gerekse ABD, Amerika, Yahudiler, Kurtler, Ermeniler vs.vs gibi kisilerin ulkemiz uzerindeki korkunc emellerine tepki gosteriliyor. Paylasilan fikirlere ve ifade edilen goruslere %99 oraninda karsi ciksam da oncelikle bayrak ve milliyetci soylem esliginde gaza getirebilme potansiyelleri oldugunu gormek cok kolay. Ayrica harcanan emek ve caba sadece ucuk fikirlerin bir araya toplanmasina degil, onu guzel bir sekilde sunacak teknolojik emege de ayriliyor. Yani insan boyle tutkuyla ulkesinin savunan vidyolari gorunce "vay, amma ugrasmislar demekten kendini alamiyor".
Fakat olay burda tikaniyor. Boyle karsi oldugum bir vidyo'yu seyrettikten sonra bende de sagduyunun sesi olan, insanlara benim gorusume uygun olan birseyler anlatma ihtiyaci hissediyorum. Bunu kendim yapmayacak kadar usengecim malesef, yapilmisini da bulamiyorum. Katilmadigim fikirlerin yayilmasini sessizce seyrediyorum.
*********************************
10 yil once 10 yil sonra
Zaman yolculugu mumkun olsaydi neler olurdu konulu o kadar cok film cekildi ve insanlara o kadar cok bunun edebiyati yapildi ki, biraz film seyretmis biraz kitap okumus herkes hayatinin en azindan bir anini acaba ben ne yapardim diye dusunmekle gecirdi. Dogal olarak ben de bu gruba dahilim. Benim bu konudaki fantazim acaba 10 sene 20 sene onceki kendimle karsilassaydim ona ne soylerdim, ne tavsiye ederdim noktasinda yogunlasiyor daha cok. Evet cok bariz seyler var mesela butun spor musabakalarinin sonuclarinin yazili oldugu almanak verip bahis oyunlarindan zengin olmasini saglayabilirdim (tamam bu blogdaki ilk ve son film gondermesiydi bu) . Eger boyle direk para kazancina yonelecek tavsiyeleri bir kenara birakirsak, herhalde simdi ki benim 10 sene onceki bana cok fazla soyleyecegi sey olurdu. Kimlerler arkadaslik yapmam gerektigi, neye ne kadar vakit harcamam gerektigi, neye onem verip neyi dikkate almamam gerektigi konusunda kendime cok fazla yol gosterebilirdim ve faydali olurdum diye dusunuyorum. Insan zaten yasanmisin ve gecmisin uzerine cok guzel yorum yapabiliyor, soyle olsaydim boyle olurdum demek cok kolay. "Bana bak" derdim 21 yasindaki kendime, "uzuldugune degmez zaten bu isin degeri bu, birak kendini paralama". Ne de faydali olurdum kendime.
Aslinda isler boyle yurumuyor. Insan icinde bulundugu anda bir seylere fazlasiyla inaniyor, benimsiyor. Dogrusu, gercegi bunlar oluyor. Simdi ben bu sekilde olmus giderken, karsima 41 yasindaki ben ciksa ve bana "su anda inandiklarin yanlis bak soyledir boyledir" dese. Ne anlatiyor bu adam ya kesin deli der gecerim. Ayni sekilde eminim ki 21 yasindaki ben de su anda ki bana "hadi yuru be, bak kendi isine diyecekti"
***************************
Hepimiz calisirken veya bir yere e-mail gonderirken mailin altina unvan yazmak zorunda kaliyoruz. Ozellikle butun calisanlarin birbirini tanimasinin mumkun olamayacagi kadar buyuk ve dunyanin bir kac bolgesine yayilmis sirketler bu unvan meselesi cok daha onemli hale geliyor. Eger kisi birdenbire hic tanimadigi birisinden bir mesaj aldiysa oncelikle bu kimdir, necidir unvani nedir, bana gore hiyerarsinin neresindedir sorularinin cevabini ariyor. Verilecek cevaplar da buna bagli oluyor tabi ki. O yuzden unvan cok onemli ve bir cok insan cok acik bicimde yaziyor mesajlarinin altina unvanlarini.
Ozellikle yuksek bir mevkide oldugunu belli etmesi gereken ve bunu isteyen kisilerin unvanlarina epey onem gostermesi gerekiyor. Hatta hemen her kademedeki kisi bir unvan sahibi oldugunda bunu hemen mesajlarin sonuna eklemeye basliyor.
Bu unvan enflasyonun iki tane istisnai durumu var. Birincisi unvan olarak yazacak bir sey bulamayanlar, bunlar zaten acik yazacak bir sey olmadigi icin unvan kismi bos. Ikinci grup ise sirketlerin en tepe yoneticileri konumunda olanlar. Bunlar da o kadar ust duzey yoneticiler ki herkesin bir sekilde bunlari taniyor olmasi gerekiyor ve unvan yazmak gereksiz hale geliyor.
O zaman dikkat; eger bir mesaj unvansiz geldiyse cok ust duzeyden birisiyle muhatap oluyor olma ihtimaliniz cok yuksek.
***************************
Titres-service
Belcika'da kayit disi calismanin onune gecmek icin uygulanan bir sistemden bahsetmek istiyorum. Buralarda asgari ucret, sigorta vs gibi masraflar cok yuksek oldugu icin bir kisiyi bir saat calistirmak yasal yollardan yapildiginda saatbasi yaklasik 20-22 Euroya maloluyor. Tabi ki calisanlarin eline bu paranin tamami gecmiyor. Hatta bunun cok kucuk bir kismi olan 7-8 Euro kadarlik bir kismi geciyor. Bu fark muthis bir kayit disi potansiyeli ortaya cikariyor. Soyle dusunun piyasada yasal olarak calisma izni bulunmayan ama saat basi 7-8 Euro almayi kabul edecek bir cok insan olabiliyor. Buna karsilik bir cok kisi de 20 euro verecegine kacak yoldan 8 euro vererek adam calistirmayi hakli olarak cok daha mantikli buluyor. Acikcasi sirketlerde veya magazalarda bunu yapmak cok daha zor oldugu icin isverenlerin bir cogu bundan kaciniyor. Fakat bu potansiyel en cok ev islerinde kullaniliyor. Insanlar evlerine temizlik, utu vs gibi gelen yardimci kisilere el altinda para vermeyi cok daha kolay goruyorlar.
Iste devlet bunun onune gecmek icin bir sistem kurmus. Buna gore evinde bir kisi calistirmak isteyen kisi saati 7,5 euro olarak hesaplanan servis ceklerinden satin aliyor. Daha sonra evinde calistirdigi kisilere bu cekleri veriyor. Bu kisiler de devlete bu cekleri iade ettiklerinde devlet onlarin asgari ucretten olan farkini kapatiyor ve isci hem vergisini vermis oluyor, hem kacak calismiyor ve kayit disinin onune geciliyor. Gercekte devletin kasasindan bir cikis olmuyor. Devlet asgari ucretten alacak oldugu verginin buyuk kismindan feragat etmis gibi gozukuyor fakat tabii ki devlet zaten hic tespit edemeyecegi bir geliri kayit altina almis oluyor ve bunu cok cuzi bir gelire donusturmus oluyor. Calisanlar ve isverenler hem sigortali, hem guvenilir hem de yasal bir isleyisin parcasi oluyorlar. Bu sistem epey yaygin durumda Belcika'da. Su anda servis cekleri sadece ev isleri ve hasta bakiminda kullanilabiliyor.
********************
Tuesday, September 29, 2009
QWERTY, Dvorak'a karsi
Bu blog bir cok diger yazida oldugu gibi QWERTY klavye kullanilarak yazildi. Bazilarimiz F klavye dedigimiz klavyeyi kullaniyor. Belcika ve Fransa gibi Fransizca konusulan ulkelerde ise AZERTY klavye cogunlukla populer. Fakat hem kendi kullandigim klavye olmasi sebebiyle hem de etrafimda en cok kullanildigini gordugum klavye olmasi sebebiyle bugun biraz QWERTY'den bahsedecegiz.
Sunday, September 27, 2009
Seni ariyorum Domiyonok!
Bugun yine dusundum ki Ruslar degisik insanlar. Hayir mavi gozlu, sari sacli, uzun boylu olmalarindan bahsetmiyorum. Hatta sasirticidir boyle olmayan da bir suru Rus var. Neyse konumuz bu degil. Ruslar garip insanlar cunku inanilmayacak kadar cok batil inanclari var. Bunu yaklasik 8 senedir evli oldugum esimden biliyorum. Bizzat sahit olduklarim, masanin kose kismina evli olmayan kisilerin oturmasi halinde evde kalacagi, bir yerde birsey unutulmasinin oraya geri donulecegi, bir yola cikmadan once herkesin kapi onunde bir kac saniye oturmasi ve beklemesi, bir kisinin dogumgununun ya dogumgununde ve sonra ama asla once kutlanamayacagi, bir bebek dogmadan once bebege bir sey alinamayacagi, ayrica bizde de olan tahtaya vurmak, ayna kirmanin ugursuzlugu gibi seyler. Hatta biraz arastirma yapinca bunlarin sayisinin cok cok daha fazla oldugunu goruyor insan. Mesela yuce ansiklopedi wikipedia aynen soyle diyor : http://en.wikipedia.org/wiki/Russian_traditions_and_superstitions
Friday, September 25, 2009
Tarim bir sabir isiymis!
Master sebebiyle kisa bir ara vermek zorunda kaldigim yazilarima devam ediyorum. Gerci bir daha ara vermeyecem demek degil bu, ne de olsa kose yazari degilim ben. Her sabah yataktan kalktigimda doldurmak zorunda oldugum bos bir sayfa kagit durmuyor onumde. Alel acele disari cikip bir bilgisayarin onune yetismek zorundayim. O bilgisayarin basinda gunde 8 haftada 40 saatten az olmamak sartiyla durmak icin para aliyorum. Sonra eve geliyorum baska bir bilgisayarin onunde gunde 3 saatten az olmayarak durarak sabah onunde durdugum bilgisayarin verdigi yorgunlugu atmaya calisiyorum. Boyle bir hayatim var benim. Neyse konudan saptik ne diyorduk tarim.