Tuesday, September 29, 2009

QWERTY, Dvorak'a karsi


Bu blog bir cok diger yazida oldugu gibi QWERTY klavye kullanilarak yazildi. Bazilarimiz F klavye dedigimiz klavyeyi kullaniyor. Belcika ve Fransa gibi Fransizca konusulan ulkelerde ise AZERTY klavye cogunlukla populer. Fakat hem kendi kullandigim klavye olmasi sebebiyle hem de etrafimda en cok kullanildigini gordugum klavye olmasi sebebiyle bugun biraz QWERTY'den bahsedecegiz.

QWERTY kullanmaya basladigimda yaklasik 10 yasindaydim. Cok buyuk ihtimalle bildiginiz gibi ismi harflerin bulundugu ust siradaki harflerin dizilisinden geliyor. Bilgisayar ogretmenimiz rahmetli Mr. Parish, yari Ingilizce yari Turkce bize tuslara basmayi ogretirdi. "Ne zaman bir sey yazacaksin, o zaman ENTER basacaksin" laflari hala aklimdadir. Bir sene sonra Mr. Haisuki tuslara bakmadan yazmamiz konusunda epey mesai harcamisti. Sonucta onun istedigi gibi 10 parmak yazabilen birisi olamasam bile tuslara bakmadan yazabilmeyi becerebilmistim. Hala da sukranla aniyorum bu ikisini. Fakat o zamanlar QWERTY klavye bize Prometheus'a atesin verilmesi gibi sunulmustu; sanki gokten inen ilahi bir sey, yani sorgulanmadan kabul edilmeli.

Isin aslini 31 yasinda ogrendim. QWERTY klavye, inanmasi guc ama 1874 yilinda, daktilograflarin hizi YAVASLATMAK icin ozellikle tasarlanmis. Tuslarin garip dizilimi, cok kullanilan sesli harflerin sag elini kullananlarin hayatini zorlastiracak sekilde sol tarafa yerlestirilmesi gibi uzerinde defalarca deneme yanilma yapilmis dikkatli bir tasarimin eseri. O zamanlarda daktilolar iki tusa arka arkaya cok hizli basinca kilitlenirlermis. Iste bunun onune gecmek icin icat edilmis QWERTY ve dogal olarak daktilo cagindan bilgisayar cagina da dogrudan giris yapmislar.

Daha sonra 1930'larda Dvorak isimli bir kimsenin icat ettigi Dvorak klavyesi tasarlanmis. Bu klavyeyi kullananlarin zaman icerisinde yazma hizlarini iki katina kadar cikarabilecekleri ortaya cikmasina ragmen Dvorak klavyesi hic bir zaman populerlik kazanmamis. Malesef her zaman iyi olan kazanamiyor.

Ilgilenenler icin Dvorak klavyesini ogreten bir de websitesi var: http://learn.dvorak.nl/

Ayrica bu bloga ilham veren bilgiyi cok sevdigim ve su anda gecici olarak Misir'da bulunan arkadasim Memet'in tavsiye ettigi Jared Diamond'un yazdigi Guns, Germs and Steel isimli kitaptan okudum. Medeniyet ve insanlik tarihi hakkinda cok onemli ve carpici seyler bilmek ve uzerilerinde dusunmek isteyen kisilerin mutlaka okumasi gereken bir kitap bu. Temel olarak Avrupa kaynakli medeniyetlerin neden diger medeniyetlere ustunluk kurabildigini aciklamaya ugrasiyor ve bunun Avrupali bir cok irkci kimsenin dusundugu sekilde biyolojik bir ustunlukten kaynaklanmadigini cok guzel bir sekilde ispatlayabiliyor. Daha detayli bilgi isteyenler icin :http://en.wikipedia.org/wiki/Guns,_Germs,_and_Steel

bir de gereksiz bilgi: klavye kelimesi dilimize fransizca "clavier" kelimesinden gecmistir.

Sunday, September 27, 2009

Seni ariyorum Domiyonok!


Bugun yine dusundum ki Ruslar degisik insanlar. Hayir mavi gozlu, sari sacli, uzun boylu olmalarindan bahsetmiyorum. Hatta sasirticidir boyle olmayan da bir suru Rus var. Neyse konumuz bu degil. Ruslar garip insanlar cunku inanilmayacak kadar cok batil inanclari var. Bunu yaklasik 8 senedir evli oldugum esimden biliyorum. Bizzat sahit olduklarim, masanin kose kismina evli olmayan kisilerin oturmasi halinde evde kalacagi, bir yerde birsey unutulmasinin oraya geri donulecegi, bir yola cikmadan once herkesin kapi onunde bir kac saniye oturmasi ve beklemesi, bir kisinin dogumgununun ya dogumgununde ve sonra ama asla once kutlanamayacagi, bir bebek dogmadan once bebege bir sey alinamayacagi, ayrica bizde de olan tahtaya vurmak, ayna kirmanin ugursuzlugu gibi seyler. Hatta biraz arastirma yapinca bunlarin sayisinin cok cok daha fazla oldugunu goruyor insan. Mesela yuce ansiklopedi wikipedia aynen soyle diyor : http://en.wikipedia.org/wiki/Russian_traditions_and_superstitions

Fakat yine dagildik konumuz bunlar da degil. Konumuz domiyonok. Simdi domiyonok nedir derseniz tam olarak ben bilemiyorum. Bu bana esimin ilk evlendigimizde bahsettigi bisey. Hatirladigim kadariyla her evde yasayan canlilar, ruhlar oluyor bunlara domiyonok deniyor. Bu seyler evi insanlarla paylasiyorlar ve Ruslar bunlara ait bir kac objeyi evin icinde bulunduruyorlar ki bu arkadaslar kizmasinlar evde yasayanlarin basina bela acmasinlar diye. Bu konuda bilgim cok kisitli cunku ilk duydugumda "olmaz canim bu kadar da sacma sey, nerdeymis su domiyonok bana goster bakalim"cikisi yaptigim icin, esim biraz temkinli yaklasti bana ve asla tam olarak domiyonokun ne oldugunu soylemedi ve bizim evdeki nesnelerin ne oldugunu soylemedi. Suphelendigim bazi seyler var ama asla emin olamadim domiyonok nedir diye. Tam olarak nasil yazildigini bilmedigim icin de internetten de bulamadim. Simdi o yuzden haril haril seni ariyorum domiyonok. Bulanlarin insaniyet namina bana da haber vermesi rica olunur.


Ustteki paragrafi bitirdikten sonra biraz daha arastirma yaptim. Tam yazilisi "domovenok"mus ve evin koruyucu ruhuymus. http://en.wikipedia.org/wiki/Domovoi . Hatta isteyene resmini bile buldum koydum. Ama hala bizim evde domoyonoku uzak tutacak objeyi bulamadim.

Friday, September 25, 2009

Tarim bir sabir isiymis!




Master sebebiyle kisa bir ara vermek zorunda kaldigim yazilarima devam ediyorum. Gerci bir daha ara vermeyecem demek degil bu, ne de olsa kose yazari degilim ben. Her sabah yataktan kalktigimda doldurmak zorunda oldugum bos bir sayfa kagit durmuyor onumde. Alel acele disari cikip bir bilgisayarin onune yetismek zorundayim. O bilgisayarin basinda gunde 8 haftada 40 saatten az olmamak sartiyla durmak icin para aliyorum. Sonra eve geliyorum baska bir bilgisayarin onunde gunde 3 saatten az olmayarak durarak sabah onunde durdugum bilgisayarin verdigi yorgunlugu atmaya calisiyorum. Boyle bir hayatim var benim. Neyse konudan saptik ne diyorduk tarim.

Her ne kadar bazen cok cazip gelse de henuz tarim sektorune atilmadim. Fakat nacizane bir kac aydir bahceli evde yasayinca insanin bazi aletlere asina olmasi ve bazi yukumlulukler altina girmesi gerekiyor. Su ana kadar minimum temasla bu isten siyrilmasini bilmistim. Elektrikli bir cim bicme makinasi butun tarimsal ihtiyaclarimi goruyordu. Onu da ayda 2-3 kere kullanmak yeterli. Fakat insan dogasi geregi sokaklarda dolastikca gozu diger bahcelere takiliyor. Komsularin falan bu bahce islerine ne kadar mesai harcadiklarini gordukce kendini sorguluyor. Ben ki Haziran'da dusen kirazlari toplamadim ve butun Temmuz ari bahcesi sekline donusen bahcemin simdi agac yapraklariyla kaplanmasini seyrediyorum. Ee bu kadar iskenceye cimler dayanamadi. Bazi gunessizlikten bazisi bilincizce bicilmekten kendisini birakmaya basladi. Ilk geldimizde her tarafi yesil cimlerle kapli bahce simdi yer yer kellesmis ve yer yer de sararmis cim tutamlarina donusuverdi. Bunun uzerine olaya el koydum.

Bir yapi marketten bir kutu cim ve bir kutu gubre aldim, hatta daha da gaza gelip bunlari esit sekilde topraga yaysin diye bir de separator aldim. Son olarak bosluklari doldurmak icin de dort torba toprak (dort torba toprak lafini dili damagina karismadan soyleyebilen bana haber versin lutfen, sizinle ilgili cok guzel planlarim var).

Bu malzeme yaklasik iki hafta bahcede durdu. Acaba babam ziyarete gelir de yapar mi diye bekledim bir sure. Fakat "oglum, Ocak'tan once gelemeyiz" deyince is basa dustu. Istanbul'da buyumus ve kirsal yerlerde bir iki gunden fazla gecirmemis bir kisi olarak tarimla temasim sifira yakindi. Aslinda kurban bayramlarindan oturu hayvanciliga daha yakin goruyorum kendimi. Koyun surusune citin arkasindan bakmisligi, kesilmek icin bekleyen hayvana ot verip su icirdigim olmustu. Oysa tarim sektoru bambaska, supermarketin sebze meyve reyonunda en cok yaklasabildigim bu sektore uzak kaldigimi farkettim.

Aldigim malzemeye ve yapmak istedigim ise gore bilenlere sordugumda bana yaklasik 3-4 haftasonu vermem gereken bir is yapmam gerektigini soylediler. bu hesaba gore gunde 4 saat calissam 4 x 2 x 4 en az 32 saatte bu is bitecek gibi gozukuyordu. Gozum korkuyordu, bir turlu baslayamiyordum.

Bir Carsamba ogleden sonra isyerinden izinli oldugum bir zaman denk geldi. Cocugu okuldan alip hemen uyuttum ve basladim bahcede calismaya, cok yogun bir calisma sonucu yeni cim ekecegim yerlere toprak ekip oralari kurekle biraz havalandirdim. Tohum sacma aletiyle tohumlari sactim, gubreleri ekledim. Epey yorulmustum. Saate baktim 2,5 saat gecmis. Cok yorulmustum fakat butun malzeme bitmisti. 32 saatlik isi 2,5 saatte nasil bitirdim hic bilmiyorum. Herhahlde cok yalapsap oldu diye dusunuyorum. Sonra?

Iste sonrasi bana bu satirlari yazdiran. Sonra hic bisey olmuyor. Yani mesela kurban bayraminda koyun kesiliyor sonra masaya oturup kavurma yapiliyor. Supermarkette patlican aliniyor aksam evde karniyariga donusuyor, fakat bahcede bir Carsamba ogleden sonra 2,5 saat cim ekip gubre atinca sonrasinda hicbisey olmuyor. Insan oyle kala kaliyor.

Tohum ve gubrenin kullanma kilavuzunda yazdigina gore, islem bittikten sonra biraz sulamak gerekiyordu. Kafami kaldirdim gri bulutlara baktim. Istatiksel olarak Londra'dan fazla yagmur yagan Bruksel'deyiz, kesin yagmur yagacak diye bodrumdan hortum cikarma sulama ve tekrar hortum kaldirma islerinden kendimi arindirdim. Sonraki bir kac gun tarlada bugdayi arpasi olup da yagis bekleyen ciftci gibi gozlerim bulutlarda gecti. Uc dort gun tek damla yagmadi. Neyse sonunda bir kac damla dustu de hortumu cikarmama gerek kalmadi.

Bu arada gelen giden arkadaslar da surekli yorum yapiyorlar. Tohumu soyle atsaydin, topraga soyle yapsaydin diye. Soruyorum kardesim senin tarimsal tecruben nedir diyorum, ses yok. Saksia domatesin, biberin hadi onu da gectim bir kaktusun var mi, cevap yok ama yorumlar kesilmiyor.

Sonuc; sonucta tarim bir sabir isiymis. insan 32 saatlik isi 2,5 saatte yapmamaliymis. Bahceye emek istermis. Aradan 3 hafta gecti ben hala gozle gorulur bir degisiklik goremiyorum bahcemde. Yeni toprak ekledigim bir kac noktada kellesmeye baslamis bir erkegin kafasindaki saclar gibi tel tel cikan bir kac tutam cim ise beni epey mutlu etmeye basladi. Tarim sabirsiz insanin isi degilmis, hayvancilik daha dogru bir yonelimmis. Mesela cim yerine tavuklarla ilgilenseydim her gun bir yumurta yerdim en az.

Bitirmeden once tavukla ilgili bisey geldi aklima. Kime sorduysam kesin bilmiyor. Yaziyi yazdiktan sonra internetten arastiracam. Soru su: "Tavugun yumurta vermesi icin horoz gerekir mi?". Bazisi gerekir horozsuz olmaz diyor, bazisi tavuk zaten yumurta verir horoz civciv istersen gerekiyor diyor. Hatta tavuk yetistiren arkadasa bile sordum bu kesin biliyordur diye, "adam ben garanti olsun diye horoz da koydum aralarina, gercekten gerekiyor mu bilmiyorum dedi"